22 Aralık 2017 Cuma

NEDEN ARAPÇA ?

Arapça,yaklaşık olarak 420 milyon insanın konuştuğu, 19 ülkenin resmi dili olan kullanımı en yaygın olan dillerdendir. Bünyesinde 30 lehçeyi barındıran geniş kapsamlı ve köklü bir dildir. Arapça'nın kullanımı, Kuzey Afrika ülkeleri ve Arap yarımadasında  yaygındır.  Günümüz dünyasındaki hızlanan gelişmelerle,  farklı ülkelerde kullanımı artmaya ve yaygınlaşmaya başlamıştır. Öncelikle, İslamiyet 'in ve kutsal kitap Kuranı Kerim 'in dili olması sebebiyle Arap olmayan Müslüman coğrafyalarda da Kuranı Kerim'i ve Hz. Muhammed (SAV) 'ın hadisi şeriflerini  anlamak ve doğru uygulayabilmek için Arapça ya olan ilgi çok fazladır.

Arapça,farklı coğrafyalardaki: Türkçe, İngilizce, Boşnakça, Hintçe ve Farsça gibi pek çok ülkenin dilini etkilemiştir.Osmanlı Devleti döneminde uzun yıllar iç içe yaşayan Arap dünyası ve Türkler arasındaki etkileşim çok fazla olmuştur ve bunun etkisi de Türkçede çok fazla görülüyor. Arapçayı öğrenmek bu dillerin öğrenilmesini kolaylaştıracaktır.

 Arapça, bütün bunlarla birlikte Birleşmiş Milletlerin altı tane olan resmi dilleri arasındadır ve UNESCO tarafından korumaya alınan üç dilden birisidir.Arapça da, küreselleşen dünyayla birlikte farklı birçok alanda en çok aranan ve istenilen diller arasındadır.Görüldüğü üzere Arapçaya dünyanın farklı bölgelerinden ve pek çok alanda da duyulan ihtiyaç çok fazladır.

4 Kasım 2017 Cumartesi

ARAPÇANIN ÖNEMİ

             Yabancı dil denilince Ülkemizde akla ilk olarak Batı dilleri gelmektedir.  Bu dillerden önce Arapça ve Farsça öğretimi yaygındı. 1950’den sonra yeniden açılan İmam-Hatip okulları ile ilahiyat fakültelerinde Arapça öğretimine tekrar başlanılmıştır.

           


 Ortadoğu ülkeleriyle siyasi, ticari ve ekonomik işbirliği, turizm ilişkileri artmaya başlayınca “konuşma Arapçası” da öğretmek amacıyla 1984 yılında, Gazi Üniversitesi’nde “Arapça Öğretmenliği” anabilim dalı kurulmuştur. Daha sonra İngilizceden sonra ikinci sırada Almanca ve Fransızca ile hemen hemen aynı seviyeye yükselmiştir.
Arap dilinin dünya dilleri arasında önemli bir yeri vardır ve önemi gün geçtikçe artmaktadır. Kur’an-ı Kerim Arap diliyle indirilmiştir. Arapça yirmi iki Arap ülkesinde anadil olarak ve İslam ülkelerinin çoğunda ikinci dil olarak kullanılmaktadır.


              Türkiye'de de yaşayan insanların büyük çoğunluğunun inancının İslam olması ve İslam'ın ana kaynaklarının dilinin Arapça olması hasebiyle Arapça yüz yıllardır öğrenilmek istenen bir dildir. Ayrıca Türkiye ve Arap dünyasının ticari, siyasi ve ekonomik olarak oldukça yakınlaşmasıyla birlikte Arapça bilmek oldukça önemli hale geldi. Bu sebeplerden dolayı Arapça öğrenmek isteyen sayısı hızla artış gösterdi. Tabii bu ihtiyaca cevap verecek kurumların olması gerekiyordu ve Liva, tam da bu noktada bu büyük boşluğu doldurdu.

16 Ekim 2017 Pazartesi

ÜRDÜN'DE ARAPÇA EĞİTİMİ

       Bir dili tam anlamıyla öğrenmenin en kestirme yollarından biri de, o dilin konuşulduğu bir ülkeye gitmektir. Arapça öğrenenlerin gidebileceği, en güvenli, en güzel ve fasih Arapça konusunda en verimli ülke Ürdün'dür. Ülkemizde orta seviyede Arapça kursunu bitirmiş bir öğrencinin, Ürdün'de alacağı birkaç aylık bir hızlı Arapça kursu ile pratik açısından kendisini çok ileri seviyelere taşıyacak düzeye gelmesi mümkündür.

       Ürdün aynı zamanda tarihi ve turistik açıdan da son derece güzel gezilecek yerleri olan, dolu dolu bir eğitim süresi geçirilecek bir ülkedir. Ortadoğudaki en güvenli Arap ülkesidir. Ülkemize yakınlığı ile de ulaşım ve hava değişiklikleri açısından en az etkileneceğimiz bir yerdir. Ürdün'de Arapça öğrenirken bizzat gerçek diyaloglar kurarak, kendi ihtiyaçlarımızı karşılayacağımız, alışveriş yapacağımız tarihi ve turistik bölgeleri gezeceğimiz unutulmaz bir tatil yapacağımız imkana da kavuşmuş olacağız. Günlük 4 saatlik eğitimin ardından, sosyal etkinlikler, müze gezileri vs aktivitelerle yoğun fakat eğlenceli dil eğitimini 5 haftanın sonunda tamamlamış olacağız.

    Bu beş haftalık program boyunca, LİVA AKADEMİ'nin uzun yıllardır Arapça öğretmenliğini yapan Nurdan ARIKAN hocamızın başkanlığında bir ekibimiz de sizlere refakat edecektir. Fakat programımız boyunca mümkün olduğunca Türkçe konuşmamaya özen göstererek bizzat Arapça anlaşmaya çalışılacaktır.

      5 haftalık bu eşsiz Arapça Eğitiminin sizlere maliyetine gelince çok uygun bir fiyata LİVA farkıyla sadece 5000 TL.dir. (Herşey dahil) Sizler de Arapçayı Ürdün'de geliştirmek istiyorsanız BU FIRSATI KAÇIRMAYIN. Liva Akademi 03124358268 www.arapcakursu.org, www.livaakademi.net

9 Haziran 2017 Cuma

PEYGAMBERİMİZ (SAV) ÜMMETİ DİL ÖĞRENMEYE NASIL TEŞVİK ETMİŞTİR?

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِي

PEYGAMBERİMİZ (SAV) ÜMMETİ DİL ÖĞRENMEYE NASIL TEŞVİK ETMİŞTİR?

Peygamber Efendimiz (SAV) Muhammed-i Arabi’dir. Cenab-ı Hak, son peygamberini Arapların içinden göndermiştir. Peygamber Efendimiz (SAV) Mekke'de doğmuş, orada büyümüştür. Kendisi gibi bütün dedeleri de Arap’tır. Yine Yüce Allah son kitabı Kur’an-ı Kerimi de Arapça olarak indirmiştir. Peygamber Efendimiz (SAV) hem neslini, hem lisanını bir hadis-i şerifinde bizzat kendisi açıklamaktadır:
"Ben nesep itibariyle Arabım, Kureyş kabilesindenim, benim lisanım da Benî Sa'd lisanıdır."

Peygamberimiz (SAV)’in sütannesi Halime Hatun, Benî Sa'd kabilesine mensuptur. Peygamber Efendimiz (SAV) orada tam 4 sene kalmış, dillenmiş ve onların konuştuğu şekilde fasih bir Arapça öğrenmiştir.Gerek tefsirlerde, gerekse hadis ve siyer kitaplarında geçtiği üzere, Peygamberimiz (SAV)’in  bildiği konuştuğu tek dil Arapça idi. Peygamberimiz (SAV)’in bir başka dili konuştuğunu gösteren herhangi bir kaynağa rastlanmamıştır. Sadece bazı kaynaklarda Farsça birkaç kelime söylediği bildiriliyor fakat bu O’nun Farsça konuştuğu anlamına gelmez. 
Peygamber Efendimiz(SAV)’in Medine'ye teşrifinden sonra, başta civardaki Yahudilerden olmak üzere çeşitli milletlerden heyetler ve mektuplar gelmeye başlamış. Bu heyetlerin konuştuğunu anlamak, gelen mektuplara aynı dilden cevap vermek üzere vahiy kâtibi  Zeyd bin Sâbit (r.a.)‘a İbranice ve Süryaniceyi öğrenmesini tavsiye etmişti. Bu hususta Tlrmizî, Ebû Dâvud ve Müsned gibi hadis kitaplarında ve siyer kaynaklarında hadisler de bulunmaktadır. Meselâ Müsned'de geçtiği üzere Zeyd bin Sabit bu hususu şöyle anlatır:

"Rasulullah Medine'ye teşrif ettiklerinde çocuktum. Beni alıp huzuruna götürdüler. Rasulullah beni çok beğendi. Şöyle dediler:
'Yâ Rasulallah, bu çocuk Benî Neccar'dandır. Ondan fazla sure ezberlemiştir.'
Bu da Rasulullah’ın hoşuna gitti. Bir seferinde bana şöyle buyurdu:
"Ey Zeyd, Yahudilerin yazısını öğren. Çünkü vallahi ben, Yahudilerin bana yazdıklarına güvenemiyorum."
"Ben de 15 gece içinde İbraniceyi yazıp okumasını öğrendim. Artık bundan sonra Yahudilerin Rasulullah’a gönderdikleri mektupları okuyor, cevapları İbranice yazıyordum."(Müsned, V/136)
İhtiyaç olduğu için Zeyd bin Sabit Süryanice de öğrenmişti.        

Bir gün Peygamber Efendimiz (SAV)’e Süryanice bir mektup gelmişti. Rasulullah (SAV) Zeyd bin Sâbit'e, "Bana Süryanice yazılar geliyor. Sen Süryani lisanını güzelce yazabilir misin?" buyurdu. Zeyd,
"Hayır, bilmiyorum." deyince, Peygamberimiz (SAV),   "Öyleyse, bu dili öğrenmeye çalış." emrini verdi.  Hz. Zeyd Süryaniceyi 17 gün içinde öğrendi. Bu kadar kısa bir sürede öğrenmesi de Peygamber Efendimiz (SAV)’in bir mucizesidir. Bundan sonra artık Peygamberimize gelen Süryanice yazıları Zeyd okudu ve yazdı. (Tirmizî, İstizan: 22; Ebû Dâvud, İlim: 2) Peygamber Efendimiz(SAV)’in kendisine yabancı dilden gelen mektupları Hz. Zeyd'e havale ediyor, bu iş için onu görevlendiriyordu. Öğrendiği diller O'na paha biçilemez güzellikler kazandırmıştı. Sürekli Peygamber yanında olmak gibi bi şerefle şereflendirilmişti. Bütün bu rivayetlerden de anlaşılıyor ki: Peygamber Efendimiz(SAV)’in başta Arapça olmak üzere, ümmetini dil öğrenmeye teşvik etmiştir. Kendi öğrenemese de öğren emrini veriyor. Emre itaat ederken, dil öğrenmeye Arapçayla başlayalım. Belki de dünyamızı kurtarırken, ahiretimizi inşa ederiz. 

Selam ve dua ile ..

31 Mayıs 2017 Çarşamba

ŞEKER HAKKINDA BİLMEDİKLERİNİZ

BAKIN ŞEKER NELER YAPIYOR?

Belki de hiç bilmediğiniz bu 11 etki, sizi de şaşırtacak...
1-İç organları yağlandırır: Sofra şekerinin ve yüksek fruktozlu mısır şurubunun bir bileşeni olan fruktoz, karaciğerde yağ depolanmasını tetikler. Yüksek fruktozlu diyet, zamanla karaciğerdeki yağ miktarını arttırır ve bu da ilerleyerek non-alkolik karaciğer yağlanması hastalığına dönüşebilir.
2-Diyabet hastalığına yatkınlığı arttırır: Her gün şekerden alınan her ekstra 150 kalorinin, diyabet riskini %1.1 arttırdığını göstermiştir.
3-Kalbinize zarar verir: Şekerin diyabet üzerindeki bariz etkisi nedeniyle, uzmanlardan şeker kısıtlamasına dair önerileri sürekli duyabilirsiniz. Ancak şekerin kalp üzerine olan etkileri daha dolaylıdır. Tip 2 diyabet hastalarının %65'inin, hayatlarını kalp hastalıkları ve inmelere bağlı olarak kaybettiğini biliyor muydunuz?
4-Damarlarınızı sertleştirir: Ekstra şeker kullanımı kandaki insülin miktarını arttırır. İnsülinin kanda kronik olarak yüksek kalması, atardamarlardaki düz kas hücrelerinin büyümesini uyararak damar sertliğini arttırır.
5-Kolesterol dengesini bozar: Journal of The American Medical Association’da yayınlanan bir çalışmada; aşırı şeker yüklemesinin, karaciğerinin kötü kolesterol üretimini arttırmasına sebep olduğu yönünde bir teori öne sürülmüştür.
6-Tip 3 diyabete sebep olur: İnsülin direnci, yüksek yağlı diyet ve Alzheimer hastalığı arasındaki bağlantıyı keşfettikten sonra “Tip 3 diyabet” tanımını ortaya atmıştır. Yaptıkları çalışmalar Alzheimer hastalığının, beynin glikoz kullanma ve enerji üretme yeteneğindeki bozuklukla giden metabolik bir hastalık olduğunu işaret etmiştir.
7-Şeker sizi bir bağımlıya çevirir: Çok sık şeker tüketen insanlarda, bir süre sonra "iyi hissetmek için" şekere ihtiyacı olduğu toleransı gelişir.

8-Şeker tokluk hissini bozar: Yeni yapılan çalışmalara göre, aşırı ve düzenli şeker yemek, beynin vücuda tok olduğunu anlatma yetisini bozar.
9-Şeker sizi enerjiye aç bir hale dönüştürür: O duyguyu herkes bilir; hemen bir çikolata kap ve enerji çarpmasını yaşa..! Bilime göre, şeker heyecanı ile şeker çarpması arasında geçen süre 30 dk ya da daha az. Bu şeker heyecanı ve çarpması, aslında sizi şeker isteğine daha çok hazırlar. Yani tam bir kısır döngü...
10-Şeker, gülümsemenizi alt üst eder: Şekere, belki de daha iyi hissetmek için uzanıyoruz ama en sonunda tam tersi bir sonuç elde ediyoruz.
11-Şeker yüzünüzü harap eder: Kırışık ve sarkık bir cildin sebebi olan kuru ve kırılgan protein liflerinin sorumlusu da aslında şekerdir.

VEE ŞEKER TÜKETİMİNİ AZALTMAK İÇİN 5 NEDEN!


• Şeker kalp-damar hastalıkları ve diyabet riskini artırmaktadır.

• Cilt sıkılığını, elastikiyetini sağlayan ve deri hücrelerinin sürekli yenilemesine yardımcı olan kolajen dokunun azalması, yaşlanan deride kırışıklığı artırmaktadır.

• Şekerin fazlası direkt olarak kana karışır ve yağa çevrilir. Bu yağ vücudun belli organlarında birikir. Son zamanlarda da çok fazla görülen karaciğer yağlanmasına sebep olur. Karaciğer yağlanması da uzun dönemde sindirim bozukluğuna yol açmaktadır.

• Yüksek şeker seviyesi dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğu, hafıza kapasitesi düşüklüğü ve öğrenme güçlüğü yapabilir. İleri dönemlerde ise kandaki yüksek şeker oranı ile hücre içi ile dışı arasındaki geçiş bozularak yıpranma hızlanır. Bunu önce periferik sinirler daha sonra beyin izler.

• Şeker sadece kilo artışına neden olmaz, metabolik hastalıkları da tetikleyerek böbrek, göz, kalp gibi her organı olumsuz etkileyebilmektedir.

22 Mayıs 2017 Pazartesi

ARAPÇA NASIL BİR DİLDİR?

KUR'AN-I KERİMİN DİLİ ARAPÇA, NASIL BİR DİLDİR?
          
Kur’an, insanların kullandığı her konuşma gibi seslerden oluşmaktadır. Sesler gırtlakta çıkar ve ağızda biçimlenir. Seslerin çıkışlarına göre sıralanması yapılmaktadır. Sesler çıkış yerlerine göre sıralandıkları gibi çıkış özelliklerine göre de sınıflanmaktadır. Böylece sesler arasında çıkış ve özellikler bakımından bir akrabalık meydana gelmektedir. Bu yakınlık seslerin birbirine dönüşmesine sebep olmaktadır. Gırtlaktan çıkan ses tek ses olduğu halde, ağızda şekillenmesi çeşitlenmesine neden olmaktadır. Bu şekillenme değişik topluluklarda değişik seslerin çıkmasına neden olmaktadır. Bazı topluluklar birbirine yakın mahreçli sesleri ayırarak ayrı ses haline getirir ve ayrı mana verirler. Bazı topluluklar ise o sesleri tek ses olarak kullanırlar. Böylece farklı dillerin farklı ses takımları oluşur. Arapça ile Türkçe için de aynı şey söz konusudur. Arapçada çıkan seslerle Türkçedeki sesleri de mukayese etmek suretiyle Arapçadaki sesleri daha iyi anlama imkanı vardır. 

 

Kur’an-ı Kerim dili olan Arapçayı biraz incelemek istersek; aralarında sarf, nahiv, belağat ve edebiyat ilimlerinin de yer aldığı Arap Dil biliminin, on iki ilimden oluştuğu, dil bilimcileri tarafından ifade edilmiştir. Arapça hakkında bir bilgiye sahip olmak istiyorsak aşağıdaki hususlar dikkate alınmalıdır:
        1- Kelimenin yapısından, fiil çekimlerinden vb. hususlardan bahseden sarf ilmi, bu dili öğrenmeye başlayanlar için hayati bir önemi taşır.
        2- Kelimelerin cümle içindeki değişik kullanım şekillerinden dolayı uğradıkları hareke değişikliklerini konu edinen nahiv ilmi ise, Arapça metinleri doğru okuma ve anlamada vazgeçilmez bir disiplin niteliğindedir.
        3- Yüksek edebiyat olarak mütalaa edebileceğimiz söz sanatlarından bahseden belağat ve edebiyat ilimleri de, Arap dili biliminde son merhale(seviye)yi oluşturmaktadır.
            Çünkü her kültür, kendi diliyle öğrenilir. İslâm kültür ve medeniyeti de ancak bu medeniyetin ortak dili olan Arapça ile öğrenilir. Dinî konularda halkımızı aydınlatmakla görevli insanlar, her şeyden önce Arapça olan Kur’an ve Sünnet gibi temel kaynakları bilmek zorundalardır. Bunları açıklama amacıyla yine Arapça olarak yazılan, diğer eserlerin bilgilerine sahip olmak zorundalardır. Kur’an-ı Kerim’de dahil olmak üzere okunan her Arapça bilgiyi doğru bir şekilde anlayabilmek için Arapçayı iyi bilmek değil, çok iyi bilmek durumundadırlar. Bu  dili çok iyi bilmeyen bir din görevlisinin durumu; zorunlu olan  malzemeyi temin etmeden bina yapmaya kalkışan bir ustanın durumuna benzer. Böyle bir ustanın sağlam ve güzel bir ev yapma imkânı olmadığı gibi, Arapçayı iyi öğrenmeden yetkin bir din görevlisi olmak; sağlıklı araştırma ve incelemede bulunmak da kanaatimizce imkânsız görünmektedir. Bu bakımdan, yeni yetişmekte olan eğitmenlerin Arapça öğrenimine  önem vermeleri gerekmektedir.Geleneksel din öğretiminde Arapça, âlet ilmi olarak değerlendirilmektedir. Ancak bu kanaat, Arapçanın önemini azaltmamaktadır. Çünkü Arapça  bir vasıtadır. Ancak amaca ulaşmanın en önemli aracıdır. Amacın yüceliği, Arapçanın da değerini yüceltir. Bundan dolayı, hâlisane bir niyetle, Kur’an’ı ve onunla ilgili bilimleri anlamak için bu dili öğrenen bir mümin, nafile ibadet yapmaktan daha fazla sevap kazanır. Ne var ki,  sadece Arapça öğrenmekle de iş bitmez. Arapçayı kullanarak söz konusu ilim dallarında da eğitim görmek gerekmektedir. 
Şunu unutmamalıyız ki, Arapçanın diğer dillere benzemeyen yönleri vardır. Çünkü diğer dillerde harf ve hareke, birlikte yazıldığından, kısa sürede okumayı öğrenen kişi, -manasını anlamasa bile- metni doğru okuyabilmektedir. Arapçada ise durum böyle değildir. Zira mana+okuma‘dan ibaret olan Arapçanın öğrenilmesi için uzunca sayılabilecek bir süreyi bu dili doğru okuyabilmek için zorunlu olan kaide ve kuralların öğrenimine harcamak gerekmektedir. Ancak bundan sonra Arapça, diğer ilimlere bir basamak oluşturabilir. Hatta istatistiklere göre Arapçayı öğrenen bir insan diğer dilleri öğrenmekte hiç zorluk çekmiyor. Arapça öğreniminde temel teşkil eden sarf ve nahiv; zor, meşakkatli ve zaman alıcı birer ilim dalıdır, fakat bir o kadar da eğlenceli ve lezzetlidir. Hatta dil âlimlerimiz, bir benzetme yaparak sarfı, ilimlerin annesi, nahivi ise, babası olarak tasvir etmişlerdir. Âlet ilmi olarak kabul edilen sarf ve nahiv, Arapça dil öğreniminde birinci merhaleyi(seviye) oluşturmakta; bundan sonraki aşamada ise, başta Kur’an-ı Kerim ve Hadisi Şerifler olmak üzere, İslâmî ilimler olarak adlandırılan Kelâm, Tefsir, Hadis, Fıkıh ve bunların usulleri, Siyer ilmi ve diğer yardımcı ilimlerin tahsili yer almaktadır.  Mühendislik Fakültelerinde öğretim süresi hazırlık + dört yıl, öğretmen yetiştiren Eğitim Fakültelerinde beş, Tıp Fakültelerinde ise, hazırlık + altı yıl olmak üzere toplam yedi yıldır. İlahiyat Fakültelerinin önemi ise, söz konusu fakültelerden daha az değildir. Nitekim ‘Yarım usta evden, yarım doktor candan, yarım hoca, dinden eder‘ atasözünde ifade edildiği gibi, din âlimi olmak da doktorluk kadar önemlidir. Bu sebeple, İlahiyat Fakültelerinde de, diğer fakültelerde olduğu gibi dile yani Arapçaya büyük önem gösterilmektedir. Çünkü dinimiz açısından olmazsa olmazımızdır Kur’an’ın dili olan Arapça. Ayrıca Arapça, tıpkı Tıp, Matematik vb. ilimlerde olduğu gibi, insanın kendi kendine öğrenebileceği bir ilim değildir. Bu bakımdan bir mü’min olarak, İslâmî ilimleri öğrenmeye başlamadan önce bunu öğrenmiş olmak gerekmektedir. Günümüzdeki birçok fakülte bile kendi öğrenimlerine katkı sağlamak amacıyla dil öğrenimine bu denli önem veriyorlarsa, dinimizin Arapçaya verdiği ehemmiyeti siz düşünün.