22 Mayıs 2017 Pazartesi

ARAPÇA NASIL BİR DİLDİR?

KUR'AN-I KERİMİN DİLİ ARAPÇA, NASIL BİR DİLDİR?
          
Kur’an, insanların kullandığı her konuşma gibi seslerden oluşmaktadır. Sesler gırtlakta çıkar ve ağızda biçimlenir. Seslerin çıkışlarına göre sıralanması yapılmaktadır. Sesler çıkış yerlerine göre sıralandıkları gibi çıkış özelliklerine göre de sınıflanmaktadır. Böylece sesler arasında çıkış ve özellikler bakımından bir akrabalık meydana gelmektedir. Bu yakınlık seslerin birbirine dönüşmesine sebep olmaktadır. Gırtlaktan çıkan ses tek ses olduğu halde, ağızda şekillenmesi çeşitlenmesine neden olmaktadır. Bu şekillenme değişik topluluklarda değişik seslerin çıkmasına neden olmaktadır. Bazı topluluklar birbirine yakın mahreçli sesleri ayırarak ayrı ses haline getirir ve ayrı mana verirler. Bazı topluluklar ise o sesleri tek ses olarak kullanırlar. Böylece farklı dillerin farklı ses takımları oluşur. Arapça ile Türkçe için de aynı şey söz konusudur. Arapçada çıkan seslerle Türkçedeki sesleri de mukayese etmek suretiyle Arapçadaki sesleri daha iyi anlama imkanı vardır. 

 

Kur’an-ı Kerim dili olan Arapçayı biraz incelemek istersek; aralarında sarf, nahiv, belağat ve edebiyat ilimlerinin de yer aldığı Arap Dil biliminin, on iki ilimden oluştuğu, dil bilimcileri tarafından ifade edilmiştir. Arapça hakkında bir bilgiye sahip olmak istiyorsak aşağıdaki hususlar dikkate alınmalıdır:
        1- Kelimenin yapısından, fiil çekimlerinden vb. hususlardan bahseden sarf ilmi, bu dili öğrenmeye başlayanlar için hayati bir önemi taşır.
        2- Kelimelerin cümle içindeki değişik kullanım şekillerinden dolayı uğradıkları hareke değişikliklerini konu edinen nahiv ilmi ise, Arapça metinleri doğru okuma ve anlamada vazgeçilmez bir disiplin niteliğindedir.
        3- Yüksek edebiyat olarak mütalaa edebileceğimiz söz sanatlarından bahseden belağat ve edebiyat ilimleri de, Arap dili biliminde son merhale(seviye)yi oluşturmaktadır.
            Çünkü her kültür, kendi diliyle öğrenilir. İslâm kültür ve medeniyeti de ancak bu medeniyetin ortak dili olan Arapça ile öğrenilir. Dinî konularda halkımızı aydınlatmakla görevli insanlar, her şeyden önce Arapça olan Kur’an ve Sünnet gibi temel kaynakları bilmek zorundalardır. Bunları açıklama amacıyla yine Arapça olarak yazılan, diğer eserlerin bilgilerine sahip olmak zorundalardır. Kur’an-ı Kerim’de dahil olmak üzere okunan her Arapça bilgiyi doğru bir şekilde anlayabilmek için Arapçayı iyi bilmek değil, çok iyi bilmek durumundadırlar. Bu  dili çok iyi bilmeyen bir din görevlisinin durumu; zorunlu olan  malzemeyi temin etmeden bina yapmaya kalkışan bir ustanın durumuna benzer. Böyle bir ustanın sağlam ve güzel bir ev yapma imkânı olmadığı gibi, Arapçayı iyi öğrenmeden yetkin bir din görevlisi olmak; sağlıklı araştırma ve incelemede bulunmak da kanaatimizce imkânsız görünmektedir. Bu bakımdan, yeni yetişmekte olan eğitmenlerin Arapça öğrenimine  önem vermeleri gerekmektedir.Geleneksel din öğretiminde Arapça, âlet ilmi olarak değerlendirilmektedir. Ancak bu kanaat, Arapçanın önemini azaltmamaktadır. Çünkü Arapça  bir vasıtadır. Ancak amaca ulaşmanın en önemli aracıdır. Amacın yüceliği, Arapçanın da değerini yüceltir. Bundan dolayı, hâlisane bir niyetle, Kur’an’ı ve onunla ilgili bilimleri anlamak için bu dili öğrenen bir mümin, nafile ibadet yapmaktan daha fazla sevap kazanır. Ne var ki,  sadece Arapça öğrenmekle de iş bitmez. Arapçayı kullanarak söz konusu ilim dallarında da eğitim görmek gerekmektedir. 
Şunu unutmamalıyız ki, Arapçanın diğer dillere benzemeyen yönleri vardır. Çünkü diğer dillerde harf ve hareke, birlikte yazıldığından, kısa sürede okumayı öğrenen kişi, -manasını anlamasa bile- metni doğru okuyabilmektedir. Arapçada ise durum böyle değildir. Zira mana+okuma‘dan ibaret olan Arapçanın öğrenilmesi için uzunca sayılabilecek bir süreyi bu dili doğru okuyabilmek için zorunlu olan kaide ve kuralların öğrenimine harcamak gerekmektedir. Ancak bundan sonra Arapça, diğer ilimlere bir basamak oluşturabilir. Hatta istatistiklere göre Arapçayı öğrenen bir insan diğer dilleri öğrenmekte hiç zorluk çekmiyor. Arapça öğreniminde temel teşkil eden sarf ve nahiv; zor, meşakkatli ve zaman alıcı birer ilim dalıdır, fakat bir o kadar da eğlenceli ve lezzetlidir. Hatta dil âlimlerimiz, bir benzetme yaparak sarfı, ilimlerin annesi, nahivi ise, babası olarak tasvir etmişlerdir. Âlet ilmi olarak kabul edilen sarf ve nahiv, Arapça dil öğreniminde birinci merhaleyi(seviye) oluşturmakta; bundan sonraki aşamada ise, başta Kur’an-ı Kerim ve Hadisi Şerifler olmak üzere, İslâmî ilimler olarak adlandırılan Kelâm, Tefsir, Hadis, Fıkıh ve bunların usulleri, Siyer ilmi ve diğer yardımcı ilimlerin tahsili yer almaktadır.  Mühendislik Fakültelerinde öğretim süresi hazırlık + dört yıl, öğretmen yetiştiren Eğitim Fakültelerinde beş, Tıp Fakültelerinde ise, hazırlık + altı yıl olmak üzere toplam yedi yıldır. İlahiyat Fakültelerinin önemi ise, söz konusu fakültelerden daha az değildir. Nitekim ‘Yarım usta evden, yarım doktor candan, yarım hoca, dinden eder‘ atasözünde ifade edildiği gibi, din âlimi olmak da doktorluk kadar önemlidir. Bu sebeple, İlahiyat Fakültelerinde de, diğer fakültelerde olduğu gibi dile yani Arapçaya büyük önem gösterilmektedir. Çünkü dinimiz açısından olmazsa olmazımızdır Kur’an’ın dili olan Arapça. Ayrıca Arapça, tıpkı Tıp, Matematik vb. ilimlerde olduğu gibi, insanın kendi kendine öğrenebileceği bir ilim değildir. Bu bakımdan bir mü’min olarak, İslâmî ilimleri öğrenmeye başlamadan önce bunu öğrenmiş olmak gerekmektedir. Günümüzdeki birçok fakülte bile kendi öğrenimlerine katkı sağlamak amacıyla dil öğrenimine bu denli önem veriyorlarsa, dinimizin Arapçaya verdiği ehemmiyeti siz düşünün.
 
 


 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder