KUR'AN-I KERİMİN DİLİ ARAPÇA, NASIL BİR DİLDİR?
Kur’an, insanların kullandığı her konuşma gibi
seslerden oluşmaktadır. Sesler gırtlakta çıkar ve ağızda biçimlenir. Seslerin
çıkışlarına göre sıralanması yapılmaktadır. Sesler çıkış yerlerine göre
sıralandıkları gibi çıkış özelliklerine göre de sınıflanmaktadır. Böylece
sesler arasında çıkış ve özellikler bakımından bir akrabalık meydana
gelmektedir. Bu yakınlık seslerin birbirine dönüşmesine sebep olmaktadır. Gırtlaktan çıkan ses tek ses olduğu halde, ağızda
şekillenmesi çeşitlenmesine neden olmaktadır. Bu şekillenme değişik
topluluklarda değişik seslerin çıkmasına neden olmaktadır. Bazı topluluklar
birbirine yakın mahreçli sesleri ayırarak ayrı ses haline getirir ve ayrı mana
verirler. Bazı topluluklar ise o sesleri tek ses olarak kullanırlar. Böylece
farklı dillerin farklı ses takımları oluşur. Arapça ile Türkçe için de aynı şey
söz konusudur. Arapçada çıkan seslerle Türkçedeki sesleri de mukayese etmek
suretiyle Arapçadaki sesleri daha iyi anlama imkanı vardır.
Kur’an-ı Kerim dili olan
Arapçayı biraz incelemek istersek; aralarında sarf, nahiv, belağat ve edebiyat
ilimlerinin de yer aldığı Arap Dil biliminin, on iki ilimden oluştuğu, dil
bilimcileri tarafından ifade edilmiştir. Arapça hakkında bir bilgiye sahip
olmak istiyorsak aşağıdaki hususlar dikkate alınmalıdır:
1-
Kelimenin yapısından, fiil çekimlerinden vb. hususlardan bahseden sarf ilmi,
bu dili öğrenmeye başlayanlar için hayati bir önemi taşır.
2-
Kelimelerin cümle içindeki değişik kullanım şekillerinden dolayı uğradıkları
hareke değişikliklerini konu edinen nahiv ilmi ise, Arapça metinleri
doğru okuma ve anlamada vazgeçilmez bir disiplin niteliğindedir.
3-
Yüksek edebiyat olarak mütalaa edebileceğimiz söz sanatlarından bahseden belağat
ve edebiyat ilimleri de, Arap dili biliminde son merhale(seviye)yi
oluşturmaktadır.
Çünkü
her kültür, kendi diliyle öğrenilir. İslâm kültür ve medeniyeti de ancak bu
medeniyetin ortak dili olan Arapça ile öğrenilir. Dinî konularda halkımızı
aydınlatmakla görevli insanlar, her şeyden önce Arapça olan Kur’an ve Sünnet
gibi temel kaynakları bilmek zorundalardır. Bunları açıklama amacıyla yine
Arapça olarak yazılan, diğer eserlerin bilgilerine sahip olmak zorundalardır. Kur’an-ı
Kerim’de dahil olmak üzere okunan her Arapça bilgiyi doğru bir şekilde
anlayabilmek için Arapçayı iyi bilmek değil, çok iyi bilmek durumundadırlar.
Bu dili çok iyi bilmeyen bir din görevlisinin durumu; zorunlu
olan malzemeyi temin etmeden bina yapmaya kalkışan bir ustanın
durumuna benzer. Böyle bir ustanın sağlam ve güzel bir ev yapma imkânı olmadığı
gibi, Arapçayı iyi öğrenmeden yetkin bir din görevlisi olmak; sağlıklı
araştırma ve incelemede bulunmak da kanaatimizce imkânsız görünmektedir. Bu
bakımdan, yeni yetişmekte olan eğitmenlerin Arapça öğrenimine önem
vermeleri gerekmektedir.Geleneksel
din öğretiminde Arapça, âlet ilmi olarak değerlendirilmektedir. Ancak bu
kanaat, Arapçanın önemini azaltmamaktadır. Çünkü Arapça bir
vasıtadır. Ancak amaca ulaşmanın en önemli aracıdır. Amacın yüceliği, Arapçanın
da değerini yüceltir. Bundan dolayı, hâlisane bir niyetle, Kur’an’ı ve onunla
ilgili bilimleri anlamak için bu dili öğrenen bir mümin, nafile ibadet
yapmaktan daha fazla sevap kazanır. Ne var ki, sadece Arapça
öğrenmekle de iş bitmez. Arapçayı kullanarak söz konusu ilim dallarında da eğitim
görmek gerekmektedir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder