23 Aralık 2017 Cumartesi

ARAPÇA KURSU TERCİH EDERKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Arap Dili Eğitimi almak isteyenler kurs tercih ederken nelere dikkat etmeli ?
   Arapça öğrenmek biz Türkler için söylenildiği gibi o kadar da zor değil.Tarihte uzun yıllar Araplarla iç içe yaşadık dolayısıyla dillerimiz arasında büyük etkileşimler oldu. Türk Diline büyük oranda Arapça kökenli kelimeler girdi. Bu cümleleri kullanırken de " cümle , kelime ,tarih" kelimeleri ve daha birçok kelime Arapça kökenlidir.Küçük yaşta başlayan, kutsal kitabımız Kuranı Kerimin öğrenimiyle, Arapça öğrenme temelini zaten atmış oluyoruz.Arapçayı daha pratik kullanmayı da Arapça kurslarının desteğiyle yapacağız.

 HANGİ ARAPÇA KURSLARI:

   1- Telefonda bilgi alırken, her şeyi öğreteceklerini  iddia eden kurslara karşı tedbirli olun.Bir dili tam anlamıyla öğrenmek mümkün değildir.

    2- En iyisi olduklarını, mükemmel olduklarını söyleyen kurslara karşı daha dikkatli olun birçok kurumun eksiklikleri vardır, önemli olan öğrencini aldığı verimdir. 

    3- İnternet'ten araştırma yapmanız, daha önce kurslara giden kişilerin yorumlarına okumanızın da faydası olur.

     4-  Kursların verdiği kitaplara dikkat edin ücrete dahil mi değil mi ? Güncel mi değil mi ?

      5-Arapça kurslarında kadrolarda, sınıflarda abartı sayılar olmaz. Sizi ikna edebilmek için kendilerini büyük gösterebilirler.Sınıf mevcutlarının az olduğu kurslara yönelin, dil öğrenmede kalabalık zarardır.

       6-Arap kökenli öğretmenlerin de bulunması her zaman öğrencinin faydasınadır.


Şimdilik bu kadar :)

       

22 Aralık 2017 Cuma

NEDEN ARAPÇA ?

Arapça,yaklaşık olarak 420 milyon insanın konuştuğu, 19 ülkenin resmi dili olan kullanımı en yaygın olan dillerdendir. Bünyesinde 30 lehçeyi barındıran geniş kapsamlı ve köklü bir dildir. Arapça'nın kullanımı, Kuzey Afrika ülkeleri ve Arap yarımadasında  yaygındır.  Günümüz dünyasındaki hızlanan gelişmelerle,  farklı ülkelerde kullanımı artmaya ve yaygınlaşmaya başlamıştır. Öncelikle, İslamiyet 'in ve kutsal kitap Kuranı Kerim 'in dili olması sebebiyle Arap olmayan Müslüman coğrafyalarda da Kuranı Kerim'i ve Hz. Muhammed (SAV) 'ın hadisi şeriflerini  anlamak ve doğru uygulayabilmek için Arapça ya olan ilgi çok fazladır.

Arapça,farklı coğrafyalardaki: Türkçe, İngilizce, Boşnakça, Hintçe ve Farsça gibi pek çok ülkenin dilini etkilemiştir.Osmanlı Devleti döneminde uzun yıllar iç içe yaşayan Arap dünyası ve Türkler arasındaki etkileşim çok fazla olmuştur ve bunun etkisi de Türkçede çok fazla görülüyor. Arapçayı öğrenmek bu dillerin öğrenilmesini kolaylaştıracaktır.

 Arapça, bütün bunlarla birlikte Birleşmiş Milletlerin altı tane olan resmi dilleri arasındadır ve UNESCO tarafından korumaya alınan üç dilden birisidir.Arapça da, küreselleşen dünyayla birlikte farklı birçok alanda en çok aranan ve istenilen diller arasındadır.Görüldüğü üzere Arapçaya dünyanın farklı bölgelerinden ve pek çok alanda da duyulan ihtiyaç çok fazladır.

4 Kasım 2017 Cumartesi

ARAPÇANIN ÖNEMİ

             Yabancı dil denilince Ülkemizde akla ilk olarak Batı dilleri gelmektedir.  Bu dillerden önce Arapça ve Farsça öğretimi yaygındı. 1950’den sonra yeniden açılan İmam-Hatip okulları ile ilahiyat fakültelerinde Arapça öğretimine tekrar başlanılmıştır.

           


 Ortadoğu ülkeleriyle siyasi, ticari ve ekonomik işbirliği, turizm ilişkileri artmaya başlayınca “konuşma Arapçası” da öğretmek amacıyla 1984 yılında, Gazi Üniversitesi’nde “Arapça Öğretmenliği” anabilim dalı kurulmuştur. Daha sonra İngilizceden sonra ikinci sırada Almanca ve Fransızca ile hemen hemen aynı seviyeye yükselmiştir.
Arap dilinin dünya dilleri arasında önemli bir yeri vardır ve önemi gün geçtikçe artmaktadır. Kur’an-ı Kerim Arap diliyle indirilmiştir. Arapça yirmi iki Arap ülkesinde anadil olarak ve İslam ülkelerinin çoğunda ikinci dil olarak kullanılmaktadır.


              Türkiye'de de yaşayan insanların büyük çoğunluğunun inancının İslam olması ve İslam'ın ana kaynaklarının dilinin Arapça olması hasebiyle Arapça yüz yıllardır öğrenilmek istenen bir dildir. Ayrıca Türkiye ve Arap dünyasının ticari, siyasi ve ekonomik olarak oldukça yakınlaşmasıyla birlikte Arapça bilmek oldukça önemli hale geldi. Bu sebeplerden dolayı Arapça öğrenmek isteyen sayısı hızla artış gösterdi. Tabii bu ihtiyaca cevap verecek kurumların olması gerekiyordu ve Liva, tam da bu noktada bu büyük boşluğu doldurdu.

16 Ekim 2017 Pazartesi

ÜRDÜN'DE ARAPÇA EĞİTİMİ

       Bir dili tam anlamıyla öğrenmenin en kestirme yollarından biri de, o dilin konuşulduğu bir ülkeye gitmektir. Arapça öğrenenlerin gidebileceği, en güvenli, en güzel ve fasih Arapça konusunda en verimli ülke Ürdün'dür. Ülkemizde orta seviyede Arapça kursunu bitirmiş bir öğrencinin, Ürdün'de alacağı birkaç aylık bir hızlı Arapça kursu ile pratik açısından kendisini çok ileri seviyelere taşıyacak düzeye gelmesi mümkündür.

       Ürdün aynı zamanda tarihi ve turistik açıdan da son derece güzel gezilecek yerleri olan, dolu dolu bir eğitim süresi geçirilecek bir ülkedir. Ortadoğudaki en güvenli Arap ülkesidir. Ülkemize yakınlığı ile de ulaşım ve hava değişiklikleri açısından en az etkileneceğimiz bir yerdir. Ürdün'de Arapça öğrenirken bizzat gerçek diyaloglar kurarak, kendi ihtiyaçlarımızı karşılayacağımız, alışveriş yapacağımız tarihi ve turistik bölgeleri gezeceğimiz unutulmaz bir tatil yapacağımız imkana da kavuşmuş olacağız. Günlük 4 saatlik eğitimin ardından, sosyal etkinlikler, müze gezileri vs aktivitelerle yoğun fakat eğlenceli dil eğitimini 5 haftanın sonunda tamamlamış olacağız.

    Bu beş haftalık program boyunca, LİVA AKADEMİ'nin uzun yıllardır Arapça öğretmenliğini yapan Nurdan ARIKAN hocamızın başkanlığında bir ekibimiz de sizlere refakat edecektir. Fakat programımız boyunca mümkün olduğunca Türkçe konuşmamaya özen göstererek bizzat Arapça anlaşmaya çalışılacaktır.

      5 haftalık bu eşsiz Arapça Eğitiminin sizlere maliyetine gelince çok uygun bir fiyata LİVA farkıyla sadece 5000 TL.dir. (Herşey dahil) Sizler de Arapçayı Ürdün'de geliştirmek istiyorsanız BU FIRSATI KAÇIRMAYIN. Liva Akademi 03124358268 www.arapcakursu.org, www.livaakademi.net

9 Haziran 2017 Cuma

PEYGAMBERİMİZ (SAV) ÜMMETİ DİL ÖĞRENMEYE NASIL TEŞVİK ETMİŞTİR?

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِي

PEYGAMBERİMİZ (SAV) ÜMMETİ DİL ÖĞRENMEYE NASIL TEŞVİK ETMİŞTİR?

Peygamber Efendimiz (SAV) Muhammed-i Arabi’dir. Cenab-ı Hak, son peygamberini Arapların içinden göndermiştir. Peygamber Efendimiz (SAV) Mekke'de doğmuş, orada büyümüştür. Kendisi gibi bütün dedeleri de Arap’tır. Yine Yüce Allah son kitabı Kur’an-ı Kerimi de Arapça olarak indirmiştir. Peygamber Efendimiz (SAV) hem neslini, hem lisanını bir hadis-i şerifinde bizzat kendisi açıklamaktadır:
"Ben nesep itibariyle Arabım, Kureyş kabilesindenim, benim lisanım da Benî Sa'd lisanıdır."

Peygamberimiz (SAV)’in sütannesi Halime Hatun, Benî Sa'd kabilesine mensuptur. Peygamber Efendimiz (SAV) orada tam 4 sene kalmış, dillenmiş ve onların konuştuğu şekilde fasih bir Arapça öğrenmiştir.Gerek tefsirlerde, gerekse hadis ve siyer kitaplarında geçtiği üzere, Peygamberimiz (SAV)’in  bildiği konuştuğu tek dil Arapça idi. Peygamberimiz (SAV)’in bir başka dili konuştuğunu gösteren herhangi bir kaynağa rastlanmamıştır. Sadece bazı kaynaklarda Farsça birkaç kelime söylediği bildiriliyor fakat bu O’nun Farsça konuştuğu anlamına gelmez. 
Peygamber Efendimiz(SAV)’in Medine'ye teşrifinden sonra, başta civardaki Yahudilerden olmak üzere çeşitli milletlerden heyetler ve mektuplar gelmeye başlamış. Bu heyetlerin konuştuğunu anlamak, gelen mektuplara aynı dilden cevap vermek üzere vahiy kâtibi  Zeyd bin Sâbit (r.a.)‘a İbranice ve Süryaniceyi öğrenmesini tavsiye etmişti. Bu hususta Tlrmizî, Ebû Dâvud ve Müsned gibi hadis kitaplarında ve siyer kaynaklarında hadisler de bulunmaktadır. Meselâ Müsned'de geçtiği üzere Zeyd bin Sabit bu hususu şöyle anlatır:

"Rasulullah Medine'ye teşrif ettiklerinde çocuktum. Beni alıp huzuruna götürdüler. Rasulullah beni çok beğendi. Şöyle dediler:
'Yâ Rasulallah, bu çocuk Benî Neccar'dandır. Ondan fazla sure ezberlemiştir.'
Bu da Rasulullah’ın hoşuna gitti. Bir seferinde bana şöyle buyurdu:
"Ey Zeyd, Yahudilerin yazısını öğren. Çünkü vallahi ben, Yahudilerin bana yazdıklarına güvenemiyorum."
"Ben de 15 gece içinde İbraniceyi yazıp okumasını öğrendim. Artık bundan sonra Yahudilerin Rasulullah’a gönderdikleri mektupları okuyor, cevapları İbranice yazıyordum."(Müsned, V/136)
İhtiyaç olduğu için Zeyd bin Sabit Süryanice de öğrenmişti.        

Bir gün Peygamber Efendimiz (SAV)’e Süryanice bir mektup gelmişti. Rasulullah (SAV) Zeyd bin Sâbit'e, "Bana Süryanice yazılar geliyor. Sen Süryani lisanını güzelce yazabilir misin?" buyurdu. Zeyd,
"Hayır, bilmiyorum." deyince, Peygamberimiz (SAV),   "Öyleyse, bu dili öğrenmeye çalış." emrini verdi.  Hz. Zeyd Süryaniceyi 17 gün içinde öğrendi. Bu kadar kısa bir sürede öğrenmesi de Peygamber Efendimiz (SAV)’in bir mucizesidir. Bundan sonra artık Peygamberimize gelen Süryanice yazıları Zeyd okudu ve yazdı. (Tirmizî, İstizan: 22; Ebû Dâvud, İlim: 2) Peygamber Efendimiz(SAV)’in kendisine yabancı dilden gelen mektupları Hz. Zeyd'e havale ediyor, bu iş için onu görevlendiriyordu. Öğrendiği diller O'na paha biçilemez güzellikler kazandırmıştı. Sürekli Peygamber yanında olmak gibi bi şerefle şereflendirilmişti. Bütün bu rivayetlerden de anlaşılıyor ki: Peygamber Efendimiz(SAV)’in başta Arapça olmak üzere, ümmetini dil öğrenmeye teşvik etmiştir. Kendi öğrenemese de öğren emrini veriyor. Emre itaat ederken, dil öğrenmeye Arapçayla başlayalım. Belki de dünyamızı kurtarırken, ahiretimizi inşa ederiz. 

Selam ve dua ile ..

31 Mayıs 2017 Çarşamba

ŞEKER HAKKINDA BİLMEDİKLERİNİZ

BAKIN ŞEKER NELER YAPIYOR?

Belki de hiç bilmediğiniz bu 11 etki, sizi de şaşırtacak...
1-İç organları yağlandırır: Sofra şekerinin ve yüksek fruktozlu mısır şurubunun bir bileşeni olan fruktoz, karaciğerde yağ depolanmasını tetikler. Yüksek fruktozlu diyet, zamanla karaciğerdeki yağ miktarını arttırır ve bu da ilerleyerek non-alkolik karaciğer yağlanması hastalığına dönüşebilir.
2-Diyabet hastalığına yatkınlığı arttırır: Her gün şekerden alınan her ekstra 150 kalorinin, diyabet riskini %1.1 arttırdığını göstermiştir.
3-Kalbinize zarar verir: Şekerin diyabet üzerindeki bariz etkisi nedeniyle, uzmanlardan şeker kısıtlamasına dair önerileri sürekli duyabilirsiniz. Ancak şekerin kalp üzerine olan etkileri daha dolaylıdır. Tip 2 diyabet hastalarının %65'inin, hayatlarını kalp hastalıkları ve inmelere bağlı olarak kaybettiğini biliyor muydunuz?
4-Damarlarınızı sertleştirir: Ekstra şeker kullanımı kandaki insülin miktarını arttırır. İnsülinin kanda kronik olarak yüksek kalması, atardamarlardaki düz kas hücrelerinin büyümesini uyararak damar sertliğini arttırır.
5-Kolesterol dengesini bozar: Journal of The American Medical Association’da yayınlanan bir çalışmada; aşırı şeker yüklemesinin, karaciğerinin kötü kolesterol üretimini arttırmasına sebep olduğu yönünde bir teori öne sürülmüştür.
6-Tip 3 diyabete sebep olur: İnsülin direnci, yüksek yağlı diyet ve Alzheimer hastalığı arasındaki bağlantıyı keşfettikten sonra “Tip 3 diyabet” tanımını ortaya atmıştır. Yaptıkları çalışmalar Alzheimer hastalığının, beynin glikoz kullanma ve enerji üretme yeteneğindeki bozuklukla giden metabolik bir hastalık olduğunu işaret etmiştir.
7-Şeker sizi bir bağımlıya çevirir: Çok sık şeker tüketen insanlarda, bir süre sonra "iyi hissetmek için" şekere ihtiyacı olduğu toleransı gelişir.

8-Şeker tokluk hissini bozar: Yeni yapılan çalışmalara göre, aşırı ve düzenli şeker yemek, beynin vücuda tok olduğunu anlatma yetisini bozar.
9-Şeker sizi enerjiye aç bir hale dönüştürür: O duyguyu herkes bilir; hemen bir çikolata kap ve enerji çarpmasını yaşa..! Bilime göre, şeker heyecanı ile şeker çarpması arasında geçen süre 30 dk ya da daha az. Bu şeker heyecanı ve çarpması, aslında sizi şeker isteğine daha çok hazırlar. Yani tam bir kısır döngü...
10-Şeker, gülümsemenizi alt üst eder: Şekere, belki de daha iyi hissetmek için uzanıyoruz ama en sonunda tam tersi bir sonuç elde ediyoruz.
11-Şeker yüzünüzü harap eder: Kırışık ve sarkık bir cildin sebebi olan kuru ve kırılgan protein liflerinin sorumlusu da aslında şekerdir.

VEE ŞEKER TÜKETİMİNİ AZALTMAK İÇİN 5 NEDEN!


• Şeker kalp-damar hastalıkları ve diyabet riskini artırmaktadır.

• Cilt sıkılığını, elastikiyetini sağlayan ve deri hücrelerinin sürekli yenilemesine yardımcı olan kolajen dokunun azalması, yaşlanan deride kırışıklığı artırmaktadır.

• Şekerin fazlası direkt olarak kana karışır ve yağa çevrilir. Bu yağ vücudun belli organlarında birikir. Son zamanlarda da çok fazla görülen karaciğer yağlanmasına sebep olur. Karaciğer yağlanması da uzun dönemde sindirim bozukluğuna yol açmaktadır.

• Yüksek şeker seviyesi dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğu, hafıza kapasitesi düşüklüğü ve öğrenme güçlüğü yapabilir. İleri dönemlerde ise kandaki yüksek şeker oranı ile hücre içi ile dışı arasındaki geçiş bozularak yıpranma hızlanır. Bunu önce periferik sinirler daha sonra beyin izler.

• Şeker sadece kilo artışına neden olmaz, metabolik hastalıkları da tetikleyerek böbrek, göz, kalp gibi her organı olumsuz etkileyebilmektedir.

22 Mayıs 2017 Pazartesi

ARAPÇA NASIL BİR DİLDİR?

KUR'AN-I KERİMİN DİLİ ARAPÇA, NASIL BİR DİLDİR?
          
Kur’an, insanların kullandığı her konuşma gibi seslerden oluşmaktadır. Sesler gırtlakta çıkar ve ağızda biçimlenir. Seslerin çıkışlarına göre sıralanması yapılmaktadır. Sesler çıkış yerlerine göre sıralandıkları gibi çıkış özelliklerine göre de sınıflanmaktadır. Böylece sesler arasında çıkış ve özellikler bakımından bir akrabalık meydana gelmektedir. Bu yakınlık seslerin birbirine dönüşmesine sebep olmaktadır. Gırtlaktan çıkan ses tek ses olduğu halde, ağızda şekillenmesi çeşitlenmesine neden olmaktadır. Bu şekillenme değişik topluluklarda değişik seslerin çıkmasına neden olmaktadır. Bazı topluluklar birbirine yakın mahreçli sesleri ayırarak ayrı ses haline getirir ve ayrı mana verirler. Bazı topluluklar ise o sesleri tek ses olarak kullanırlar. Böylece farklı dillerin farklı ses takımları oluşur. Arapça ile Türkçe için de aynı şey söz konusudur. Arapçada çıkan seslerle Türkçedeki sesleri de mukayese etmek suretiyle Arapçadaki sesleri daha iyi anlama imkanı vardır. 

 

Kur’an-ı Kerim dili olan Arapçayı biraz incelemek istersek; aralarında sarf, nahiv, belağat ve edebiyat ilimlerinin de yer aldığı Arap Dil biliminin, on iki ilimden oluştuğu, dil bilimcileri tarafından ifade edilmiştir. Arapça hakkında bir bilgiye sahip olmak istiyorsak aşağıdaki hususlar dikkate alınmalıdır:
        1- Kelimenin yapısından, fiil çekimlerinden vb. hususlardan bahseden sarf ilmi, bu dili öğrenmeye başlayanlar için hayati bir önemi taşır.
        2- Kelimelerin cümle içindeki değişik kullanım şekillerinden dolayı uğradıkları hareke değişikliklerini konu edinen nahiv ilmi ise, Arapça metinleri doğru okuma ve anlamada vazgeçilmez bir disiplin niteliğindedir.
        3- Yüksek edebiyat olarak mütalaa edebileceğimiz söz sanatlarından bahseden belağat ve edebiyat ilimleri de, Arap dili biliminde son merhale(seviye)yi oluşturmaktadır.
            Çünkü her kültür, kendi diliyle öğrenilir. İslâm kültür ve medeniyeti de ancak bu medeniyetin ortak dili olan Arapça ile öğrenilir. Dinî konularda halkımızı aydınlatmakla görevli insanlar, her şeyden önce Arapça olan Kur’an ve Sünnet gibi temel kaynakları bilmek zorundalardır. Bunları açıklama amacıyla yine Arapça olarak yazılan, diğer eserlerin bilgilerine sahip olmak zorundalardır. Kur’an-ı Kerim’de dahil olmak üzere okunan her Arapça bilgiyi doğru bir şekilde anlayabilmek için Arapçayı iyi bilmek değil, çok iyi bilmek durumundadırlar. Bu  dili çok iyi bilmeyen bir din görevlisinin durumu; zorunlu olan  malzemeyi temin etmeden bina yapmaya kalkışan bir ustanın durumuna benzer. Böyle bir ustanın sağlam ve güzel bir ev yapma imkânı olmadığı gibi, Arapçayı iyi öğrenmeden yetkin bir din görevlisi olmak; sağlıklı araştırma ve incelemede bulunmak da kanaatimizce imkânsız görünmektedir. Bu bakımdan, yeni yetişmekte olan eğitmenlerin Arapça öğrenimine  önem vermeleri gerekmektedir.Geleneksel din öğretiminde Arapça, âlet ilmi olarak değerlendirilmektedir. Ancak bu kanaat, Arapçanın önemini azaltmamaktadır. Çünkü Arapça  bir vasıtadır. Ancak amaca ulaşmanın en önemli aracıdır. Amacın yüceliği, Arapçanın da değerini yüceltir. Bundan dolayı, hâlisane bir niyetle, Kur’an’ı ve onunla ilgili bilimleri anlamak için bu dili öğrenen bir mümin, nafile ibadet yapmaktan daha fazla sevap kazanır. Ne var ki,  sadece Arapça öğrenmekle de iş bitmez. Arapçayı kullanarak söz konusu ilim dallarında da eğitim görmek gerekmektedir. 
Şunu unutmamalıyız ki, Arapçanın diğer dillere benzemeyen yönleri vardır. Çünkü diğer dillerde harf ve hareke, birlikte yazıldığından, kısa sürede okumayı öğrenen kişi, -manasını anlamasa bile- metni doğru okuyabilmektedir. Arapçada ise durum böyle değildir. Zira mana+okuma‘dan ibaret olan Arapçanın öğrenilmesi için uzunca sayılabilecek bir süreyi bu dili doğru okuyabilmek için zorunlu olan kaide ve kuralların öğrenimine harcamak gerekmektedir. Ancak bundan sonra Arapça, diğer ilimlere bir basamak oluşturabilir. Hatta istatistiklere göre Arapçayı öğrenen bir insan diğer dilleri öğrenmekte hiç zorluk çekmiyor. Arapça öğreniminde temel teşkil eden sarf ve nahiv; zor, meşakkatli ve zaman alıcı birer ilim dalıdır, fakat bir o kadar da eğlenceli ve lezzetlidir. Hatta dil âlimlerimiz, bir benzetme yaparak sarfı, ilimlerin annesi, nahivi ise, babası olarak tasvir etmişlerdir. Âlet ilmi olarak kabul edilen sarf ve nahiv, Arapça dil öğreniminde birinci merhaleyi(seviye) oluşturmakta; bundan sonraki aşamada ise, başta Kur’an-ı Kerim ve Hadisi Şerifler olmak üzere, İslâmî ilimler olarak adlandırılan Kelâm, Tefsir, Hadis, Fıkıh ve bunların usulleri, Siyer ilmi ve diğer yardımcı ilimlerin tahsili yer almaktadır.  Mühendislik Fakültelerinde öğretim süresi hazırlık + dört yıl, öğretmen yetiştiren Eğitim Fakültelerinde beş, Tıp Fakültelerinde ise, hazırlık + altı yıl olmak üzere toplam yedi yıldır. İlahiyat Fakültelerinin önemi ise, söz konusu fakültelerden daha az değildir. Nitekim ‘Yarım usta evden, yarım doktor candan, yarım hoca, dinden eder‘ atasözünde ifade edildiği gibi, din âlimi olmak da doktorluk kadar önemlidir. Bu sebeple, İlahiyat Fakültelerinde de, diğer fakültelerde olduğu gibi dile yani Arapçaya büyük önem gösterilmektedir. Çünkü dinimiz açısından olmazsa olmazımızdır Kur’an’ın dili olan Arapça. Ayrıca Arapça, tıpkı Tıp, Matematik vb. ilimlerde olduğu gibi, insanın kendi kendine öğrenebileceği bir ilim değildir. Bu bakımdan bir mü’min olarak, İslâmî ilimleri öğrenmeye başlamadan önce bunu öğrenmiş olmak gerekmektedir. Günümüzdeki birçok fakülte bile kendi öğrenimlerine katkı sağlamak amacıyla dil öğrenimine bu denli önem veriyorlarsa, dinimizin Arapçaya verdiği ehemmiyeti siz düşünün.
 
 


 





18 Mayıs 2017 Perşembe

ŞEKER, SESSİZ BİR KATİLDİR

            ŞEKERİN ZARARI FAYDASINDAN DAHA ÇOK

           Günümüzde şeker hayatımızın bir parçası durumundadır artık. Şekeri hayatımızın her safhasında bir şekilde kullanıyoruz. Çaya kullanırız tatlıların olmazsa olmazıdır şeker. Bir gün içerisinde neredeyse bir su bardağı şekeri mideye indiriyoruz. Ama şekerin vücudumuza birçok zararı bulunmaktadır. Karaciğerden tutun beyne kadar her organa zararı dokunmaktadır. Ama önce biraz faydalarından da bahsedelim.
 

                                            ŞEKERİN FAYDALARI  

1.Şekerin en büyük faydası bildiğimiz gibi psikolojik açıdan gerçekleşmektedir. Şeker kişinin duygu dünyasını düzeltip, pozitif düşünmesine yardımcı olur. Kadınların kendilerini mutsuz hissettiklerinde ilk olarak şeker ya da çikolataya sarılmalarının en büyük nedeni budur. Gerçekten mutluluk verir, insana kendini daha iyi hissettirir.                  

2.Kin duygusu yüksek olan insanların şeker tüketmeleri durumunda kin duygusunun azaldığı görülmektedir.

3.Özellikle toz şekerle hazırlanacak olan cilt maskelerinin ciltteki siyah noktaları ve akneleri yok ettiği bilinmektedir.
 4.Şeker, kahvenin tazeliğini korumasını ve kokusunun ilk günkü gibi kalmasını sağlar.
 5.İçinde şeker bulunan meyvelerde uzun süre tazeliğini korumakta ve besin değerini kaybetmemektedir.
 
ŞEKERİN ZARARLARI

  1.Fazla şeker tüketimi kan şekerini çok çabuk arttırmaktadır ve pankreas aşırı insülin salgılamaktadır. Buna “metabolik sendrom” deniyor. İnsülin, şekeri düzenledikten sonra fazlasını yağ olarak depoluyor. Kan şekerindeki ani düşüşse sürekli acıkma hissine ve yemeye yol açıyor.
  2.Diş çürümesi başta olmak üzere obezite diyabet,kalp ve dolaşım hastalıkları,kanser,böbrek taşları,hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, kronik yorgunluk sendromu ve kemik erimesi gibi hastalıklara neden olduğu bilinmektedir.
 3.Kan dolaşımıyla vücudun her tarafına taşınan şeker özellikle göbek, kalçalar, göğüsler ve bacağın üst kısmında toplanıyor. Bu bölgeler de dolduğunda, yağ asitleri kalp ve böbrek gibi aktif organlara dağılıyor. Bu organlar gittikçe yavaşlıyor ve sonuçta dokuları bozularak yağa dönüşüyor.
 4.Bağışıklık sistemini zayıflatıyor ve hastalıklara karşı dirençsiz bırakıyor.
 5.Şeker vücudumuzun mineral dengesini bozar.


 
 6.Çocuklarda hiperaktivite, dikkat bozukluğu, endişe ve huysuzluğa neden olur.
 7.Şeker kadınlarda daha büyük risk oluşturmak üzere, kolon kanserine sebep olabilir.
 8.Şeker gözlere zararlıdır.
 


9.Şeker alkol bağımlılığına neden olur.

10.Şeker Hipoglisemiye sebep olabilir. 

11.Şeker kireçlenmeye neden olur.
 12.Şeker astıma sebep olur.
 13.Şeker damarlarda varise yol açabilir.
 14.Şeker ciltte kuruma ve saç beyazlaşmasına yol açarak yaşlanma sürecini hızlandırabilir.
 15.Şeker safra taşı oluşmasına sebep olur.
 

16.Şeker apandisite yol açabilir.

17.Şeker kilo almaya ve şişmanlığa katkı sağlar.
 18.Şeker büyüme hormonunu azaltarak büyümeyi yavaşlatır.
 19.Şeker gıda alerjilerine sebep olur.
 20.Şeker DNA yapısını bozabilir.
 21.Şeker karaciğer hücrelerinin bölünmesine sebep olabilir; bu da karaciğerin boyutlarını büyütür.
 22.Şeker migren de dâhil olmak üzere birçok baş ağrısına sebep olabilir.
 23.Şeker beyin dalgalarını artırabilir; bu da beynin düşünme kabiliyetini zayıflatır.
 24.Şeker depresyona sebep olabilir.
 25.Şeker hormonal dengesizliğe sebep olabilir

26.Şeker meme, yumurtalık, prostat ve rektum kanserine yol açabilir.

27. Şeker diş çürüklerini arttırır.

 28. Şeker koroner kalp hastalığı riskini artırabilir.
 29.Şeker mantar enfeksiyonlarına sebep olabilir.
 
30.Şeker Multipl Skleroz (MS) hastalığının belirtilerini şiddetlendirebilir.
 


31.Şekerin dolaylı olarak hemoraide yol açtığı görülmektedir.
 32. Şeker osteoporoz oluşumuna katkıda bulunabilir.
 33.Şeker insülin sensitivitesinde düşüşe sebep olabilir.
 34. Şeker sistolik kan basıncını artırabilir.
 35.Şeker hamilelikte kan zehirlenmesine yol açabilir.
 36.Şeker diyabet oluşumuna katkıda bulunabilir.
 37.Şeker çocuklarda egzama oluşumuna katkıda bulunmaktadır.
 38.Şeker katarakta neden olmaktadır.
 

39.Şeker karaciğerde yağ miktarını arttırır.
 40.Şeker kabızlığa sebep olabilir.
 41.Şeker enzimlerin işlevselliğini düşürür.
 42.Şeker Alzheimer hastalığı riskini artırabilir.
 43.Şeker miyopluğa sebep olabilir.

 

15 Mayıs 2017 Pazartesi

ÇOCUKLAR İÇİN ARAPÇA ÖĞRENME ÖNERİLERİ

       ÇOCUKLAR İÇİN ARAPÇA ÖĞRENME ÖNERİLERİ

      Arapça Eğitim Kaç Yaşında Başlamalıdır?
        Hangi dil olduğu önemli olmaksızın, dil eğitimi kesinlikle 3 yaşından önce başlamalıdır. Hele de bu dilin Arapça olduğunu düşünürsek işimiz daha da kolaylaşır. Çünkü insan fıtratının öğrenmeye en yatkın olduğu dil Arapçadır. Bu yüzden öğrenmek ve öğretmek konusunda geç kalınmamalıdır. Genellikle bir dilin etkin bir şekilde kullanımı 4 yaş itibariyle mümkün oluyor ancak 3 yaş öncesi çocuklar bir yabancı dile ne kadar fazla maruz kalırlarsa bu dili konuşmaları o kadar kolay oluyor. 0-3 yaş arasındaki bebekler bile ana dili dışında bir yabancı dile maruz kalırsa “aynı anda öğrenme” denilen yöntem ile her iki dili de öğrenebiliyor. Dolayısı ile doğumdan itibaren yabancı dil eğitimi, en azından bebeği öğretilmek istenen dile maruz bırakarak, onunla konuşarak ve müzik dinleterek başlatılabiliyor. Bebeklere söylenebilecek ya da dinletilecek Arapça ninni bile onların bu dili hafızalarına kaydetmelerini sağlıyor.
       Arapça eğitime bu yaşlarda başlanmadı ise de geç kalınmış sayılmaz. Dil öğrenme yetkinliği ilerleyen yaşlarda da devam ediyor. Örneğin, 5 yaşındaki çocuk yabancı dil konuşulan bir anaokuluna gönderilirse, daha önce dil öğrenmeye başlayan çocuklarla arasındaki farkı hızla kapatabiliyor. 

Arapça Öğrenirken Aileler Çocuklara Nasıl Yardımcı Olabilir?  

 1.      Yaşlara göre şöyle farklı teknikler kullanılabilir; henüz konuşamayan bir bebeğe Arapça
konuşarak, müzik dinleterek ve ninni söyleyerek eğitime başlanabilir. 

2.      Kelimeleri söyleyen bir çocuğa ise her gün Arapça bir kelime öğretin. Çocuğun yaşına göre geliştirdiği yetkinliklere göre seviye, eğlenceli yollarla arttırılabilir.

3.      Çocuğun Arapçaya maruz kalacağı rahat bir ortam oluşturun. Televizyonda çocuğunuza uygun Arapça bir müzik kanalı bulup dinlemesini sağlayın. Sesler, kelimeler yavaş yavaş çocuğunuzun kalıcı hafızasına yerleşecek.

4.      Arapça bir eğitim seti edinin. Arabada, evde nerede olursanız olun çocuğunuzun öğrendiği kelimeleri sizinle birlikte tekrar etmesini sağlayın.

5.      Arapça dilinde hareketli, eğlenceli şarkılar dinletin. Arapça, gözlere hitap eden, öğretirken eğlendiren çok keyifli Arapça çocuk şarkıları İnternet sitelerinde mevcut, mutlaka bir göz atın, çocuklarınız dinlerken eşlik ederek şarkıları beraber söyleyin.

6.    2-3 yaşındaki çocuklar duydukları sesleri taklit etmeye bayılırlar ve göreceksiniz kısa zaman içinde o kelimeler söylemeye başlayacaklar.

7.      Çocuğunuzun her yeni kelimeyi öğreniminde, o kelimenin Arapça'sını da söyleyin. Örneğin çocuğunuz o gün ''elma'' kelimesini öğrendi, ona aynı günde elmanın Arapçası olan 'tuffah' kelimesini de öğretin. 

8.      Basit şeylerden başlayın. Alfabe, hayvanlar, renkler, eşyalar, hitaplar gibi. Bunu yaparken çeşitli video paylaşım sitelerinden faydalanmanızı tavsiye ederim. http://translate.google.com.tr/ adresinde Türkçe bir kelime yazın, Arapça karşılığını sesli olarak birkaç kez tekrar edin. Örneğin ''köpek'' kelimesini yazın, Arapçaya çevrilmiş ‘kelb’ kelimesini sesli olarak üst üste birkaç kez çocuğunuza dinletin. 

9.      Yeni bir kelime öğretirken tüm duyularını kullanabilirsiniz. Bu, öğrenilen kelimenin çok daha kısa sürede öğrenilmesini ve çok daha kalıcı olmasını sağlar. Örneğin çocuğunuza yoğurt yediriyorsunuz, o an ''yoğurt'' kelimesini öğretin. Ya da ''aslan'' kelimesini öğretiyorsunuz, bir oyuncak aslan, ya da İnternet tarayıcılarındaki görseller kısmından bir aslan resmi gösterin, yağmurlu bir günde ''yağmur'' kelimesini öğretin ve bu kelimeyi tekrarlarken yağmur sesine dikkat çekin.

10. Çocuğun dil öğreniminde tekrarlar çok çok önemlidir. Bir çocuğun ana dilini öğrenmesini düşünün; başka her hangi bir dil bilmediği için duyduğu sesleri gördüğü durumlarla ilişkilendirerek hangi durumda ne söylendiğini anlar ve bunun zaman alması doğaldır. Mesela  ''gel'' kelimesi ile ''gelmek'' fiili arasındaki bağlantıyı kurması için bu kelime ve durumla defalarca karşılaşmış olması gerekir. Henüz anadilini dahi konuşamayan bir çocuğun bir yabancı dili öğrenirken de durumu aynıdır. Bir kelimeyi öğrettiğiniz zaman bunu defalarca tekrarlayın. Bir gün önce çeviri programlarındaki sesli dinletme sistemiyle öğrettiğiniz 2-3 yeni kelimeyi, bir sonraki gün tekrar hatırlatın, sonra yeni kelimelere geçin.

11. Kelime oyunları oynayın. Örneğin, daha önce Arapça'sını öğrettiğiniz hayvan oyuncakları odanın çeşitli yerlerine koyun ve sırasıyla Arapça'sını da söyleyerek size getirmesini isteyin. Oyun oynayarak öğrenmek çocukların en keyif aldığı şeydir.

12. Sosyalleşmek dil öğrenirken oldukça önemli. Dil öğrenen başka çocuklar ve aileleriyle çocuklarınızın öğrendiklerini paylaşabilecekleri sosyal ortamlarda görüşün ya da bu şekilde sosyal ortamlar oluşturun.

13. Çocuğunuz yeni kelimeleri öğrendikçe ufak kalıplara ve daha sonra da cümlelere geçin. Unutmayın bu zaman alacak, hızlı bir sonuç beklemeyin.

11. Her şeyden önce, beklentilerinizi makul tutun. Her gün Arapça müzik dinleyerek ya da bir Arapça kelime öğrenerek çocuğunuz Arapça konuşmaya başlamayacak. Ancak ne kadar erken yaşta Arapçaya maruz kalırsa o kadar kolay bir şekilde ve güzel bir aksan ile zamanı geldiğinde Arapça konuşmaya başlayacaktır. 

12. Sabırlı olun J

13. Peki, siz çocuğunuza öğretmek istediğiniz yabancı dili bilmiyorsanız, bu öğretemeyeceğiniz anlamına mı gelir? Kesinlikle hayır. Yukarıdaki öneriler arasında o dili bilmenizi gerektirmeyecek olanları rahatlıkla uygulamaya başlayabilirsiniz.  



4 Mayıs 2017 Perşembe

ARAPÇANIN ÇOCUKLAR İÇİN ÖNEMİ

                                                                                   بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

                                ARAPÇANIN ÖNEMİNDE SAHABELERİN TUTUMU 

          Bildiğimiz gibi, fertlerin ve toplumların maddi ve manevi her alanda yükselip ilerlemelerini temin eden unsurların başında ilim ve Arapçayı öğrenmek gelmektedir. En keskin silah ilim en keskin dil Arapçadır. Bu sebeple dinimiz ilme ve Arapçaya, okumaya ve öğrenmeye büyük değer vermiş; ilim tahsilini her Müslümana farz kılmıştır. Kulları içinde Allah'tan gerektiği şekilde ilim sahipleri korkar!" gibi ayetlerle ilim sahiplerini diğer insanlardan ayırıp yükseltmiştir. Günümüzde Arapça olmadan edinilen ilim yetersizdir. "Velâ tekün minelcâhilîn!" (Sakın câhillerden olma!), "Ve a'rid anilcâhilîn!" (Câhillerden yüz çevir!) manasındaki pek çok ayette cehaleti ve bilgisizliği kötülemiştir. Kur'ân-ı Kerîm'e göre her türlü kötülüğün, batıl inanç ve sapık düşüncelerin, hatta şirkin ve küfrün gerçek sebebi cehalettir. Arapça denizinde yüzüp cahil kalmak imkansızdır.
           Sahabelerimizin de Arapçaya verdikleri önem ortadadır. Bunları birkaç örnekle ele alacak olursak, size geçmişimizde yaşanmış olan bazı hadiselerden bahsetmek isterim. 
-Hz. Ömer bir gün ok atışı yapan bir grup çocuğa rastlamıştı. Çocuklardan birisi konuşma esnasında "Ya Emîra'l-Mü'minin! Innenâ Kavmun Müteallimîn" diyerek cümlenin son kelimesinde gramer hatası yapmıştı. Hâlbuki kelimenin telaffuzu "müteallimûn" şeklinde ol­malıydı. Bu hata üzerine Hz. Ömer hemen öfkelenmiş ve şöyle demişti: "Vallahi sizin ok atışında yaptığınız bir yanlışlık benim yanımda dilinizde yaptığınız bir hatadan daha sevimli ve daha hafiftir." Müslüman çocukların bu tür dil bilgisi eksikliğinden kaynaklanan hataları çoğalınca, Hz. Ali (r.a.) bu problemin üzerinde durdu. O, bu hataların büyümesinden endişe ettiği için derhal alimlerden dil kaidelerini sistemleştirmelerini ve bunları çocuklara öğretmelerini istedi.
          
          Ebu'l-Esved ed-Düelî'ye birgün kızı "Gökyüzü ne kadar güzel" manasında "Mâ Ahsene es-Semâ" diyeceği yerde, yanlışlıkla "Gökyüzünün en güzel varlığı nedir?" anlamına gelen "Mâ Ahsenu's-Semâ?" demişti. Bu soruya babası:
“Yıldızlarıdır, cevabını verince kızı şöyle dedi:
"Ben bunu kastetmemiştim. Ben, gökyüzündeki varlıkları değil, ona duyduğum hayranlığı kastetmiştim." dedi. Genç nesilde bu tür dil hatalarını gören Ebu'l-Esved, halife Hz. Ali'ye giderek durumu bildirmişti. Bunun üzerine Hz. Ali, Ebu'l-Esved’e yazı malzemeleri vererek ondan  Arapça gramer bilgilerini sistematik hale getirmesini istedi.
         
         Görüyorsunuz konuşma dilinde bile küçücük hatalar bu kadar büyük anlam değişikliği yapıyorken acaba Arapça eğitimi almamış çocuklarımız nasıl okuyor Kur-an’ı … Ne tür anlam değişiklikleri yapıyorlar, belki de ayetlerin anlamlarını değiştiriyorlar bunu hiç düşündünüz mü? Aslında ne büyük bir vebal altındayız acaba farkında mıyız? Çocuklarımızı cahil bırakmamak bizim elimizde, onları Arapçaya, dine teşvik etmek, hayırlı nesiller yetiştirmek bizim ellerimizde cahil olmayalım, cahil bırakmayalım…

         Selef-i salihte ilim yolcusu çocuklarına nasihat ederken, diğer bütün ilimlerin anahtarı olması sebebiyle Arap dili ve edebiyatına ihtimam göstermelerini tembih ederdi. Abdulmelik b. Abdilaziz b. Ebî Se­leme el-Mâcişûn anlatıyor: el-Münzir b. Abdillah el-Hızâmî'ye git­miştim. O sırada ben küçük denecek yaşta idim. Ben konuşunca, dil kaidelerine uygun bir şekilde sarf ettiğim düzgün ifadelerim onun dikkatini çekti ve bana:
“Sen kimsin? dedi. Ben de ona:
“Abdulmelik b. Abdilaziz b. Ebî Seleme'yim dedim. Bunun üzerine o bana:
“Sen hemen ilim tahsil et! Çünkü sende bunu yapabilecek altyapı var; dil problemin olmadığı için derhal tefsir, hadis ve fıkıh gibi temel İslami ilimlere başlayabilirsin, dedi.

         İlim tahsil etmek maksadıyla yollara düşen kimseye Allah Teâlâ cennete giden yolu gösterir. Melekler ilim yolcusunun halinden razı oldukları için kanatlarını onun ayakları altına sererler. Hele de bunu yapan küçücük çocuklarımız, ilim öğrenmeye çalışan minicik yüreklerse başımızın üstünde yerleri var.  


29 Nisan 2017 Cumartesi

PEYGAMBER EFENDİMİZİN ARAPÇAYA VERDİĞİ ÖNEM

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

“Her çocuk, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra babaları ve anneleri onları Yahudi, Hıristiyan ve Putperest yaparlar.” hadisi şerifinde bildirildiği üzere çocuk, öğrendiği ile şekillenir. Yine Peygamber Efendimizin (s.a.v) “Çocuklarınıza gereken ikramı yapın ve onların terbiyelerini de güzel yapın.” Sözü de bunu destekler. Bu ahir zamanda, çocuklarımızı güzel ahlak üzerine yetiştirmek, anne baba olarak üzerimize düşen en önemli görevdir. Dinimizdeki en güzel ahlakta Peygamberimiz (s.a.v)’in edindiği Kur’an-ı Kerim ahlakıdır. Ondan nasiplenmekte Arapça dilinden geçer. Unutmayalım ki bir hadis-i şerifte “Hiç bir ana-baba evlâdına iyi bir eğitimden, iyi bir ahlâktan daha değerli miras bırakmış olmaz.” denilmiştir. Çok geç olmadan içinde bulunduğumuz mesuliyetin farkına varmalıyız.
.
       Arapça, bütün İslami ilimlerin anahtarıdır. Çocuklar küçük yaşlarda başlanan Kur’an-ı Kerim eğitimi ile Arapça denizine koca bir kulaç atmış oluyorlar. Çocuğunuzun öğrendiği dil ne kadar kuvvetli olursa, ileriki yıllarda hedeflediği kariyere ulaşması ve ilgilenmek istediği ilim dalında başarılı olması o kadar kolaylaşıyor. Uzmanlar tarafından bize aktarılan bilgiye göre, Arapça dillinin zeka gelişimini hızlandırdığı ve hafızaları kuvvetlendirdiği bilgisine de sahibiz. Artık çocuklar toplumun öngördüğü gibi ikinci bir dil öğrenmeye sanıldığı kadar geç yaşlarda başlamıyor. Günümüzde ise İngilizceden sonra öğrenilmesi gereken en önemli dilin Arapça olduğunu da biliyoruz. Arapça, Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şerifin dilidir. Hz. Peygamber (s.a.v) bu dili öğrenmeye ve öğretmeye teşvik etmiş, bu konuda çocukların yetiştirilmesine de ayrı bir önem vermiştir. İbn Abbâs’ın (r.a.) : “Bedir savaşında elimizde bazı esirler vardı. Verecekleri bir fidye de yoktu. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) onların, Ensar’ın çocuklarına Arapçayı öğretmelerini fidye olarak kabul etti.”  şeklindeki ifadesi Müslümanların Arapçaya verdikleri önemin en büyük kanıtıdır. Çünkü Arapça iyi bir yabancı dil olmasından ziyade en başta Kur’an dilidir ehemmiyeti burdan gelir. Müslümanların çocuklarına Arapçanın yazılışını ve okunuşunu öğretmeleri karşılığında Bedir esirlerinin bırakılacağını kabullenmesi Hz. Peygamber (s.a.v) ‘nde bu husustaki hassasiyetinin en büyük göstergesidir. Düşünsenize bu anlaşmada her esir, on sahabe çocuğuna iyi derecede Arapça öğreterek, kendini kurtarmış ve fidyesini ödemiş oluyordu.

                Liva ailesi olarak sizi cennete çıkaran yolda arkadaşlık etmek için gönüllü olduk. Sadece Arapçayı öğretmekle kalmayıp, pratik Arapça derslerimizle destekleyip donanımızı harikalaştırıyoruz. Dilimizi, vücut dili yalanlarsa sözün etkisi kalmaz. Bu sebeple uygun vücut dilini kullanmak, sözlerimizin karşımızdakine istenilen etkiyi meydana getirebilmesi için uygun ve etkili konuşma metotları seçmek zorundayız. Liva’da kalpten çıkan söz kalbe gider. Ağızdan dökülen söz kulağı aşmaz. 

                Arapça ile göze bakıp gönüllere hitap ediyoruz. Kapımız herkese açıktır.



26 Nisan 2017 Çarşamba

ÇOCUKLARDA ERKEN DİL ÖĞRENİMİ

ÇOCUKLARIMIZA İKİNCİ BİR DİL ÖĞRETMEKTE GEÇ KALMAYALIM

Artık çocuklar toplumun öngördüğü gibi ikinci bir dil öğrenmeye sanıldığı kadar geç yaşlarda başlamıyor. Çocuğa ikinci bir dil öğretmek için en uygun zaman, birinci dilin yani ana dilin edinilmeye başlandığı zaman olduğunu bilmekle beraber, iki dili aynı anda duyan ve iletişim kuran bir çocuğun, ikisini de anlayarak büyüyeceği bilgisine de sahibiz. Bir çocuk için üç ya da dört dil öğrenmek ve onları ayırt etmek kesinlikle olağan dışı bir durum değildir. Yetişkinlerin dil öğrenimi sırasında yaşadığı birçok zorluğa rağmen çocuklar bir veya daha fazla dili erken yaşta kolayca öğrenebiliyor. Dil öğrenimine ne kadar geç başlanırsa, yeni dile olan hakimiyet o kadar zorlaşır. Dolayısıyla yabancı bir dili öğrenme süresi daha da uzamış olur. Hiçbir bilim insanının itiraz etmediği bir gerçek vardır ki: İnsanın öğrenme hızı yedi yaşından sonra sistematik olarak düşer, ergenlikten sonra ise yaşla öğrenme hızı ilişkisi artık önemsiz olur.
Erken yaşta değişik diller öğrenmek, çocuğun zeka kapasitesini de geliştirir. Ayrıca çocuk gelişim uzmanları, değişik diller öğrenmenin çocuğun matematiksel ve bilimsel kabiliyetini geliştirmesinde yardımı olduğunu da kanıtlamıştır.

ERKEN YAŞTA BAŞLAMANIN AVANTAJLARI
* Ne kadar erken yaşta başlanırsa, öğrenme o kadar kolay, kalıcı ve doğal olur.
* Çocuk, dil öğrenmekten zevk alır.
* Çocuk ne kadar küçükse, o dilin gramer ve telaffuzuna ana dili gibi hâkim olması o kadar kolaylaşır.
* Araştırmalar; çok dil konuşan insanların beyinlerinde, tek dil konuşan insanlardan daha fazla sinir hücresi kullanıldığını, bunun da doğal bir şekilde beyin faaliyetlerini artırdığını gösteriyor.
*Küçük yaşta ikinci bir dil öğrenmek, çocuğun beynindeki duygusal bölge ve zekâya giden yolları geliştirir.
 
ÖMÜR BOYU UNUTULMUYOR
İnsanın ana dilini öğrenmesi; okumak ve yazmak yoluyla değil, nesneleri kavramak, ifade etmek ve konuşmak yoluyla gerçekleştirilebilir. Bu nedenle çocuklara uygulanacak yöntemde; kelime dağarcığını geliştirmeye yönelik oyunlar, şarkılar ve müzik kullanılmalı. Düşünün, çocukların öğrenme kabiliyeti daha üç aylıkken başlıyor. Yani yabancı dil öğrenmenin başladığı o dönemde eğitim gerekiyor. Gelin çocuklarımıza dil öğretmekte geç kalmayalım. Unutmayın çocukların beynine kaydedilen kelimeler ömür boyu orada kalıyor.